27092022
İdeal defteri okumaya başladım. Bir okuyucu olarak tarzına hiç alışkın olmasam da , yazı yazan biri olarak tam da özlediğim günleri hatırlattı bana. Hatta ne oldu da yazmaya, içimi dökmeye bu kadar uzun ara verdiğimi düşündürdü. Yazacak konu mu bulamıyordum, yoksa yazmaya mı üşeniyordum yoksa duygularımı serbest bırakıp kendimi ve gerçekliğimi dışarı vurmaya mı çekiniyordum? Hepsinden biraz biraz diyebiliriz sanki. En çok da kendimi kilitlemiş olmam etkili sanırım. Kendimi kilitledim ve robota bağladım ben yine.
Kilitlenmek diyince aklıma hep ameliyatım geliyor. Ne olduğu önemli değil, ilk kez ameliyat olacağım. O kadar korkuyorum ki, hayatımda ilk kez panik atağın ne olduğunu öğrenmemi sağladı.Ameliyat olmam gerektiğini öğrenince, hastaneden çıkar çıkmaz kendimi koyuverişim hala gözümün önünde. İlk kez hem nefessiz kalıp hem de kendimi durduramadan hıçıkırıklara boğulduğumu hiç unutmuyorum. Aynı anda , ya bir daha uyanamazsam, ölüm nasıl birşey ki, acaba arkamda bıraktıklarım hayatlarında neler yaşayacak, günleri nasıl geçecek, hiç akıllarına gelecek miyim diye binbir düşünce kafamda uçuşuyordu. Neyse bir şekilde bu deneyimi yaşamak zorunda olduğumu kabul ettikten sonra, ameliyat günü geldi çattı. Tam ameliyattan önce doktora dedim ki “ Doktor benim panik atağım var -o güne kadar 1 kere yaşadım-, bana ameliyattan önce sakinleştirici yapabilir misiniz?” dedim. Doktor da sağolsun beni kırmadı ve damardan verdi sakinleştiriciyi. Ben hayatımda sakinleştirici içmemişim onu anladım. Nasıl anlatabilirim bilmiyorum, ama hiçbir duygu kırıntısı kalmadı bir anda. Hissizleştim. Ameliyatı düşündüm, korkmayı denedim, yok olmuyor. Hiçbir şey hissedemedim ve bu hissizlik beni yordu. Bir an önce ameliyat bitsin ve bu çileden kurtulayım istedim. Zaten sonrasında da tek hatırladığım buz gibi ameliyathane ve gözüme gözüme tutulan ışık oldu. 5 ten geriye sayarken 3.5’da gitmişim.
Şimdi düşünüyorum, ameliyat öncesinde yaşadığım kadar olmasa da, çoğu günler hissiz hissediyorum ve bu sıkıcılık, duygusuzluk beni çok yormaya başladı. Ağlayamıyorum , neden ağlayamıyorum, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Tam kendimi koyvericem, bir şey bana engel oluyor. İçimden bir ses, dur kız şimdi sırası mı bak çocuk gelecek , bak şu işin var, bak güçsüz müsün sen, ağlamayı kes diyor. Gülerken de aynısı, ağız dolusu gülmeyi özledim. Gamsızlar gibi gülmek istiyorum. Hiç düşünmeyeyim yapılacak işleri,sorunları, dünyayı.
Buradan şuna varabilir miyim? Duygusuzluğumun en büyük sebebi, durmamak olabilir mi? Durmadan sürekli meşgul olmak ve bu çılgın koşuşturmanın içerisinde hiç düşünmeden hareket etmek. Bir süre sonra herşeye içgüdüsel tepkiler vermeye başlamış olabilir miyim? Bence cevap çok açık.Yalnız henüz nasıl çözüm bulacağımı bilmiyorum, ama üzerinde düşünmeye başladım. Bu da bir gelişme diyorum.
Neyse, ballı sütümü içerken çok sevdiğim melankolik il neige ile yazımı bitiriyorum. Düşünmeye biraz da bu şarkı ile devem edeyim.